23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
Hemodiyaliz işlemi, hasta kanının hastanın genellikle daha az kullanılan kolundaki bir arteriyovenöz fistül veya bir santral venöz kateterden alınarak hemodiyaliz seti içinde diyalizere pompalanması ve diyalizer içinde diyaliz solüsyonu ile aralarında hemodiyaliz membranı bulunacak şekilde karşı karşıya getirilmesini gerektirir. Bu nedenle bir hemodiyaliz seansı sırasında bu işlemi yerine getirmeye yarayacak bazı araç ve gereçlerin yapıları ve işlevlerinin bilinmesi gerekir. Bu araç ve gereçler şunlardır:
1. Su arıtma sistemi 2. Diyaliz solüsyonu 3. Diyalizer 4. Hemodiyaliz makinesi ve setleri.
1.SU ARITMA SİSTEMİ
Hemodiyaliz uygulamasının yeni başladığı yıllarda hemodiyaliz sırasında kullanılan suyun arıtılmasının önemi yeterince anlaşılamadığı için hastalarda bakteri endotoksinleri, kloraminler, aşırı kalsiyum, magnezyum, flor, pestisitler gibi şehir şebeke suyunda her zaman küçük miktarlarda bulunabilecek maddelerin yarattığı ciddi entoksikasyonlar (zehirlenme) görülmüştür. Bu maddelerin suda bulunmaları bu suları içen ve kullanan insanlarda görülebilir bir sorun yaratmaz iken hemodiyaliz hastalarında ciddi entoksikasyon nedeni olmalarının nedeni kolayca anlaşılabilir. Son dönem böbrek hastalarında böbreklerin toksinleri vücuttan uzaklaştırma fonksiyonlarının yerine getirilemiyor oluşu toksik maddelerin kolayca birikimine yol açmaktadır.
Ayrıca normal bir insan haftada 10-15 litre su içerken bir hemodiyaliz hastası hemodiyaliz süresince dakikada 300-800 ml olmak üzere haftada 300-400 litre diyaliz solüsyonu ve içindeki su ile, dolayısı ile bu kadar suyun kapsadığı her türlü toksik madde ile temasa geçer ve bu temas doğrudan doğruya kan düzeyinde olur, gastrointestinal sistem ve diğer duyu organlarının söz konusu toksinlere karşı kötü tat duyumu, bulantı, kusma gibi savunma mekanizmalarını kullanabilmelerine de olanak yoktur. Bu nedenle prensip olarak diyaliz suyu içme suyundan çok daha saf, zararlı maddelerden çok daha fazla arındırılmış olmak zorundadır.
a.Şehir şebeke suyunda bulunabilecek başlıca toksik maddeler ve oluşturdukları sorunlar aşağıda özetlenmiştir.
Alüminyum: Şehir suyu arıtılmasında yabancı maddeleri çöktürücü olarak alüminyum hidroksit kullanılır. Aşırı alüminyum, diyaliz ensefalopatisi denilen beyin ve sinir dokusu harabiyetine yol açabildiği gibi, kemiklerde birikerek üremik hastalarda esasen sık görülen kemik problemlerini ağırlaştırabilmektedir (Bakınız Konu 30).
Kalsiyum ve magnezyum: "Sert su sendromu" denilen diyaliz sonrası bulantı, kusma, kas güçsüzlüğü, ciltte kızarıklık,hipertansiyon veya hipotansiyon ile seyreden ciddi bir klinik tablo yaratır.
Kloraminler: Kloramin, şehir suyu arıtma tesislerinde bakterisit olarak kullanılır. Hemolitik anemi, methemoglobinemi gibi kan problemlerine neden olur.
Bakır: Su sistemlerinde eskiden kullanılan bakır borularda suya karışan bakırdan kaynaklanır. Bulantı, titreme, karaciğer harabiyeti, fatal hemoliz nedeni olur.
Flor: Osteomalazi, osteoporoz ve diğer kemik problemleri yaratabilir.
Nitrat: Siyanoz, methemoglobinemi, hipotansiyon, bulantı nedeni olabilir.
Çinko: Galvanizli veya çinkodan yapılmış borulardan suya karışabilir. Bulantı, kusma ve anemi nedeni olabilir.
Asellus Aquaticus: Su sistemlerinde yaşayan, suya pis bir koku veren bir eklem bacaklıdır. Bu böceğin su sisteminde varlığı hastalarda ateş, hipotansiyon ve pirojen reaksiyon nedeni olabilmektedir.
Bakteriyel endotoksinler: Su sisteminde üreyen bakterilerin endotoksinleri, bakteriler ölmüş dahi olsalar titreme, ateş, bulantı, hipotansiyon, siyanoz nedeni olabilir.
b.Su arıtma metodları:
Yumuşatma: Sentetik reçine kapsayan ve bu reçineler aracılığı ile sudaki kalsiyum, magnezyum gibi iyonları tutan bunların yerine suya sodyum iyonlarını veren su arıtma kolonlarıdır. Zaman zaman konsantre sodyum klorür kolonlardan geçirilir ve kolonların azalmış olan kalsiyum, magnezyum tutma kapasiteleri yenilenir (rejenere edilir). Eskiden tek başlarına su arıtma sistemi olarak kullanılmış iseler de, yumuşatmanın sağlıklı bir hemodiyaliz için gerekli arıtmayı sağlayamadığı anlaşıldığından bugün daha çok diğer su arıtma sistemlerini korumak ve onlara yardımcı olmak üzere kullanılırlar.
Yumuşatıcılar içinde bakteri üremesinin engellenmesi gerekir. Bu amaçla ters yıkama ve su arıtma sistemi tasarımlarının durgun su alanları yaratmayacak şekilde planlanması gerekir.
Aktif karbon filtreleri: Klor, kloramin, pestisitler ve 60-300 dalton molekül ağırlığındaki diğer organik maddeleri tutan kolonlardır. Rejenere edilemeyecekleri için belli aralıklarla değiştirilmeleri gerekir. Tek başlarına değil diğer su arıtma sistemlerinin bir yardımcısı olarak kullanılırlar.
Deiyonizasyon: Yumuşatıcılar gibi sudaki inorganik iyonları sentetik reçineler aracılığı ile tutarak çalışırlar ancak anyon veya katyonları tutan farklı reçineler kapsayan iki ayrı kolon halinde kullanılırlar. Yumuşatıcılardan daha etkili bir arındırma sağlarlar. Sudaki anyonlar karşılığında suya hidroksil, katyonlar karşılığında hidrojen verirler.
Reverse osmosis (Revers osmoz, RO): Sellülozik, poliamid, polifuran, polimid gibi küçük porlu yarı geçirgen membranlardan su basınç altında geçirilirse 200 daltondan büyük tek değerlikli iyonların (Na+, K+ ) % 98'i, iki değerlikli iyonların (Ca++, Mg++ ) % 99'u basıncın daha fazla olduğu tarafta kalır ve porlardan geçerek karşı tarafa ulaşamaz. Su, bakteriler, iyonlar, pirojenler, suda erimiş organik ve inorganik maddeler açısından etkili şekilde arıtılmış olur.
Revers osmoz filtreleri hemodiyaliz su arıtma sistemlerinin en güvenilen ve sık kullanılan bir parçası olarak kabul edilirler. Arıtılan suyun magnezyum ve kalsiyum oranının yüksekliği membranın ömrünü olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle deiyonizasyon veya yumuşatıcıdan geçmiş su ile kullanılmaları kullanım maliyetlerini düşürür. Türk Nefroloji Derneğinin verilerine göre ülkemizde hemodiyaliz ünitelerinin % 99’unda revers osmoz sistemi mevcuttur.
Ultrafiltrasyon: Porları RO filtrelerinden çok daha büyük membranlardan yapılmış kolonlardır, iyonları değil bakteri, virüs, pirojenler ve partikülleri tutucu olarak sistemlere eklenirler.
Distilasyon: Suyun ısı yardımı ile buharlaştırılıp tekrar soğutulması esasına dayanan sistemlerdir. Çok pahalı olduklarından pratikte özel amaçlar dışında kullanılmazlar.
c.Hemodiyaliz suyu kalite standartları: Hemodiyalizde kullanılan suyun bazı toksik maddeler açısından standartlara uyması gerekir (Bakınız Konu 6).
Su sistemi hakkında daha ayrıntılı bilgi için ilgili konuya (Konu 6) bakınız.
2.HEMODİYALİZ SOLÜSYONU
Daha önce de belirtildiği gibi hemodiyaliz solüsyonuna, hastanın kanından uzaklaşmasını istemediğimiz iyonlar aşağı yukarı hasta serumunda bulunan konsantrasyonlarda katılmalıdır. Böylece hipokalsemi, hiponatremi, hipomagnezemi gibi yaşamı tehdit edebilecek durumlardan kaçınılmış olur.
Bunun dışında üremik hastalarda daima bulunan metabolik asidozun düzeltilebilmesi için bu solüsyon içinde asetat gibi karaciğerde kolayca bikarbonata dönüşebilecek bir madde veya bizzat bikarbonat iyonları bulunmalıdır. Bu maddeler diyaliz suyuna eklendikten sonra elde edilen karışıma hemodiyaliz solüsyonu denilir. Diyalizden sonra, hasta kanı ile temas etmiş durumda ise bu sıvı diyalizat adını alacaktır. Diyaliz solüsyonu büyük tanklarda hemodiyaliz merkezlerinde hazırlanabileceği gibi, ülkemizde kullanıldığı şekli ile daha çok hazır konsantre elektrolit solüsyonlarının hemodiyaliz makinesi içinde arıtılmış su ile belli oranlarda karıştırılması yolu ile de elde edilir. Oranlı karıştırma sistemi (proportioning system) hemodiyaliz makinelerinin en hassas ve kritik aksamlarından biridir. Elektrolit konsantresinin su ile karıştırma oranı kullanılan hemodiyaliz makinesinin markasına ve konsantre solüsyonun tipine göre değişebilmekle birlikte genellikle asetat için 1:34, bikarbonat solüsyonları için 1:27.6 oranları sık olarak kullanılır. Kullanılan makinenin ve konsantre solüsyonun sulandırma oranlarının aynı olmasına dikkat etmek gerekmektedir.
Asetatlı hemodiyaliz solüsyonları: Asetatlı konsantre solüsyonlar pratik ve ucuzdurlar, ancak asetatın kardiyovasküler sistem üzerine muhtemel deprese edici özelliği ve asetatın ancak sağlıklı bir karaciğerin yardımı ile metabolik asidoz tedavisi için gerekli bikarbonat iyonlarını sağlayabilmesi istenmeyen yanlarıdır. Bu nedenle karaciğer fonksiyonları bozuk hastalarda yeterli bikarbonat rejenerasyonu sağlanamayabilir. ve asetatın periferik yan etkileri belirginleşir. Asetat diyalizi sırasında ve diyaliz sonrasında sık olarak hipotansiyon, fenalık hissi, periferik vasküler dirençte artma, miyokarda giden oksijen miktarında azalma gibi sorunlar yaşanabilir. Bu durum özellikle septik, yaşlı, akut böbrek yetmezliği olan, diyabetik, kardiyovasküler hastalıklı kişilerde problem yaratır.
Bikarbonatlı hemodiyaliz solüsyonları: Konsantre solüsyonlarda bikarbonat yerine bikarbonata dönüşebilen asetat gibi maddelerin kullanılmasının nedeni diyaliz solüsyonunda bulunması gereken kalsiyum ve magnezyum tuzları ile bikarbonatın geçimsiz olması, yanyana aynı solüsyonda bulunmaları halinde kalsiyum karbonat ve magnezyum karbonat oluşturarak çökmeleri böylece solüsyonun bozulmasıdır. Ancak bu engel, diyaliz konsantre solüsyonunun kalsiyumlu ve bikarbonatlı olmak üzere iki ayrı parça halinde hazırlanması ve bu iki solüsyonun nihai formülasyona ulaşmak üzere hastada kullanılmadan hemen önce hemodiyaliz makinesi içinde karıştırılması ile aşılmıştır. Böylece henüz kalsiyum karbonat oluşamadan diyaliz sıvısı kullanılır ve atılır. Bu solüsyonla yapılan bikarbonat hemodiyalizi hasta toleransı açısından önemli avantajlar sağlar. Yukarıda belirtilen akut hastalıkları olan, diyabetik, kardiyovasküler problemli ağır hastalarda ve asetat entoleransı bulunan tüm hastalarda bikarbonatlı hemodiyaliz tercih edilir. Ancak bu tür hemodiyalizin daha pahalı makineler gerektirdiği ve hemodiyaliz maliyetini arttırdığı gözden uzak tutulmamalıdır. Tablo 1 pratikte kullanılan hemodiyaliz solüsyonlarının ve insan serumunun bileşimlerini göstermektedir. Türk Nefroloji Derneği verilerine göre ülkemizde bikarbonatlı hemodiyaliz uygulaması giderek yaygınlaşmaktadır.
3.HEMODİYALİZ MAKİNELERİ
Hemodiyaliz makineleri esas olarak iki ana bölümden oluşur:
a) Ekstrakorporeal (vücut dışı) kan devresi b) Diyaliz sıvısı devresi.
a.Ekstrakorporeal kan devresi
Ekstrakorporeal kan devresi kanın hasta (arteriyovenöz) AV fistülünün arteriyel tarafından alınıp diyalizerden geçirildikten sonra AV fistülün venöz tarafına geri verildiği sistemin adıdır (Şekil 2). Ekstrakorporeal kan devresi şu parçalardan oluşur:
• Hemodiyaliz seti • Diyalizer • Hemodiyaliz makinesine ait parçalar • Arteriyel ve venöz basınç monitörleri • Kan pompası • Heparin pompası • Hava kabarcığı dedektörü • Otomatik akım durdurucular (klempler).
Hemodiyaliz seti
Kanı AV fistülden diyalizere götüren arteriyel ve diyalizerden hastaya geri döndüren venöz parçalar olmak üzere iki kısımdan oluşur. Arteriyel parçada makinenin arteriyel basınç monitörlerine, kan pompasına, heparin pompası girişine uygun bölümler vardır. Venöz parçada ise venöz basınç monitörü girişi, hava kabarcığı dedektörü, protamin girişi bulunur. Hemodiyaliz setleri inert plastikten yapılmış, içinde kan akımını güçleştiren ve eritrositleri zedeleyen keskin kenarlardan kaçınılmış bir tasarıma uygun olarak imal edilmiş olmalıdır. Genellikle setler tüm makinelere uyacak şekilde (universal set, evrensel set) olarak yapılırlar ise de istisnalar olabilir, malzeme alımı sırasında hemodiyaliz setleri mutlaka merkezdeki makinelerde kalite ve uygunluk açısından denenmelidirler. Setlerde venöz tarafta protamin girişi, hava kabarcık dedektörüodacığının bulunmasına dikkat edilmelidir.
Diyalizerler
Hemodiyaliz işleminin yapılabilmesi için 1-2 m2 genişliğindeki bir diyaliz membranı parçasının steril, kan akımına uygun, az yer kaplayacak ve pratik kullanımlı bir şekle getirilmesi gerekir. Bu amaca uygun, içinde diyaliz membranının bulunduğu, genellikle bir seferlik kullanıma uygun olarak imal edilmiş gereçlere diyalizer denilir. İdeal bir diyalizer aşağıdaki özellikleri taşımalıdır:
1.Küçük ve orta moleküler ağırlıklı üremik toksinler için klirensi yüksek olmalıdır 2.Yaşam için gerekli maddeler için geçirgenliği ihmal edilebilecek düzeyde olmalıdır 3.Yeterli ultrafiltrasyon (hasta kanından suyun uzaklaştırılması) sağlamalıdır 4.Hemodiyaliz sonrasında diyalizer içinde ancak minimal miktarda kan kalmalıdır 5.Güvenilirliği yüksek olmalıdır 6.Non toksik olmalıdır 7.Ucuz olmalıdır 8.Tekrar kullanılabilir olmalıdır.
Belli başlı üç diyalizer tipi bulunmaktadır:
Coil (koil-kangal) diyalizerler: Membrandan yapılmış bir borunun destekleyici bir materyal etrafına kendi ekseni etrafında sarılması ile oluşurlar. İlk diyalizer tiplerindendirler, günümüzde kullanımları terk edilmiştir.
Paralel tabaka (plate) diyalizerler: Destekleyici tabakalar üzerine birbirine paralel olarak yerleştirilmiş tabakalardan oluşurlar. Tabaka aralıklarının birinden diyaliz sıvısı, bir sonrakinden hasta kanı birbirine ters yönlerde akmaktadır.
Halen başarı ile kullanılmakta olan bir tasarımdır.
Hollow fiber (halov faybır-içi boş lif) tip diyalizerler: En sık kullanılan diyalizer tipidir. Membrandan yapılmış 200 mikron çapında borucuklar bir koruyucu kılıf içine koyulmuştur. Hemodiyaliz sırasında borucukların arasından diyaliz sıvısı, içinden kan ters yönlerde akar. Pratik uygulamada paralel tabaka ve hollow fiber tip diyalizerlerin ikisi de rahatlıkla kullanılabilir, birbirlerine belirgin bir üstünlükleri yoktur.
Diyalizerler etilen oksit gazı veya gamma ışınları ile sterilize edilerek piyasaya sunulurlar. Setlerin dış kısımlarının değil iç yüzeylerinin steril olması önemlidir. Etilen oksit ucuz ve güvenilir bir sterilizasyon sağlamasına karşın bazı hastalarda diyaliz başlangıcında fenalık hissi, hipotansiyon nedeni olabilir.
Bu durumlarda diyalizerin 1500 ml veya daha fazla serum fizyolojik ile yıkandıktan sonra kullanılması ya da gamma ışınları ile sterilize edilmiş diyalizerlerin stokta bulundurularak böyle hastalarda tercih edilmesi önerilir.
Diyalizerlerde bulunan membranlar kuprofan ve sellüloz asetat gibi selüloz türevleri veya poliakrilonitril ve polisülfon gibi sentetik polimerlerden imal edilirler (Tablo 2). Kuprofan ucuz ve halen dünyada en sık kullanılan membranlardan biri ise de hasta kanı ile temas anında kan hücrelerinde daha az reaksiyon yarattıklarından başka bir deyimle daha biyouyumlu (biocompatible) (Bakınız Konu 19) olduklarından sentetik membran tiplerinin kuprofana üstünlükleri vardır. Ancak maliyet faktörü göz önüne alındığında stabil (dengeli) ve kuprofana intoleransı olmayan bir hastada diğer membranların kullanılmasının gerekip gerekmediği tartışmaya açıktır. Ultrafiltrasyon sabitesi değeri sentetik membranlarda daha yüksek olduğundan bu membranlarla, hastadan daha fazla ultrafiltrasyon sağlanması mümkün olur.
Tablo 2. Diyalizer tipleri
Sellülöz: Rejenere sellülöz, kuprofan.... Substituted sellülöz: Sellülöz asetat, sellülöz diasetat, sellülöz triasetat... Sentetik sellülöz: Cellosyn, hemophan Sentetik: Poliakrilonitril, polisülfon, poliamid...
Bütün bu faktörler göz önüne alındığında tüm hastalara aynı diyalizerin kullanımı yerine hastaya uygun diyalizerin seçilerek kullanılması hemodiyaliz tedavisinin kalitesinin yükseltilebilmesi için uyulması gereken en önemli şartlardan biri olarak ortaya çıkmaktadır. Türk Nefroloji Derneği verilerine göre ülkemizde kuprofan membran kullanımı giderek azalmakta, semisentetik ve sentetik membran kullanımı giderek artmaktadır (Şekil 4).
Basınç monitörleri
Arteriyel tarafta bir, venöz tarafta bir olmak üzere iki adettirler. Mekanik veya daha çok digital göstergeli manometrelerdir.
Kan pompasıHasta kanına, genellikle 150-400 ml/dakika arası akım hızını sağlayan bir pompadır. Kauçuk bir borunun ard arda sıkıştırılması ile akım sağlanır ve kan akım hızı kontrol edilir. Çalışma anında kapaklarının kapalı olarak durması gerekir, bu pompaların ıslatılması kullanıcının elektrikle çarpılmasına yol açabilir.
Heparin pompası
Hemodiyaliz boyunca kanın kan devresinin herhangi bir noktasında koagüle olmaması için sistem heparinlenir. Bu işlem daha çok enjektör tipi pompalar ile yapılır. Genellikle bir diyaliz seansı için 3000-5000 ünite heparin yeterlidir. Bu doz tek veya bazı hastalarda iki doza bölünerek verilir. Düşük molekül ağırlıklı heparinler ise tek seferde 0.2-0.5 ml kadar kullanılırlar. Bu tür heparinin kanama eğilimi riski daha düşüktür. Setin venöz tarafında eğer hastada sistemik antikoagülasyon istenmiyor ise kullanılmış olan heparinin 1 ml'ye 1 ml olarak nötralize edilebilmesi için protamin sülfat girişi mevcuttur (Bakınız Konu 12).
Hava kabarcığı dedektörüKan devresi içinde bulunabilecek hava kabarcıkları hastada emboli yaratabileceğinden koruyucu bir önlem olarak setin bir bölümünde, kan ultrasonik bir hava dedektörü önünden geçer. Bu odacığa hava gelirse ultrasonun geçişi engelleneceğinden sistem uyarılır ve akım durdurucular otomatik olarak kapanır ve hemodiyaliz makinesi durur.
Otomatik akım kesiciler (klempler) Sistemde hava bulunması, diyalizatta hemoglobin tesbiti (diyalizerde delik), tutarsız komutlar, kan akımının yetersizliği gibi durumlarda hemodiyaliz makinesinin kan akımını otomatik olarak kapatmaya yarayan, set sıkıştırıcı sistemlerdir.
b.Diyaliz sıvısı devresi Hemodiyaliz makinesinin solüsyon konsantresini alıp diyaliz suyu ile karıştıran ve nihai diyaliz solüsyonunu elde eden, bu eriyik içindeki elektrolitlerikonsantrasyonları açısından kontrol eden, vücut sıcaklığına kadar ısıtan, hemoglobin kaçağı, solüsyon bileşiminde bozukluklar gibi durumları saptamaya yönelik ikaz sistemlerini kapsayan bir bölümüdür.
Diyaliz sıvısı devresi aşağıdaki bileşenlerden oluşur: 1.Oranlı karıştırma pompası 2.Isıtıcı 3.Deaerasyon modülü 4.Kondüktivite kontrol monitorü 5.Sıcaklık kontrol monitörü 6.Kan kaçağı tesbit monitörü 7.Diyalizat basınç monitörü 8.Diyalizat pompası 9.Dezenfeksiyon sistemi 10.Ultrafiltrasyon kontrol sistemleri
Oranlı karıştırma pompası (proportioning pump): Diyaliz sıvısı konsantresini emerek, asetat için 1/34, bikarbonat için 1/27.6 oranlarında arıtılmış su ile karıştıran sistemdir .
Isıtıcı: Diyaliz sıvısını vücut sıcaklığına kadar ısıtan bir ısıtma sistemidir. Diyaliz solüsyonu aşırı ısıtılırsa hemoliz, hipotansiyon, az ısıtılırsa hastada üşüme, titreme ortaya çıkar. 42°C üzerinde proteinler denatüre olur. 45°C üzerinde ise ciddi hemoliz görülür.
Deaerasyon modülü: Diyaliz suyu içinde özellikle kışın erimiş olarak bulunan havanın içinden geçtiği bir negatif basınç odacığıdır. Bu odacıkta su içinde erimiş durumda bulunan gazlar serbest kalarak sudan ayrılır, böylece daha sonra diyaliz sıvısına negatif basınç uygulandığında bu gazların açığa çıkma riski engellenmiş olur.
Kondüktivite (elektriksel iletkenlik) kontrolu: Diyaliz solüsyonunun içindeki elektrolitlerin miktarları ile solüsyonun elektriksel geçirgenliği arasında doğrusal bir ilişki vardır. Solüsyondaki elektrolit, özellikle sodyum miktarı arttıkça iletkenlik artar. Böylece pratikte eğer diyaliz solüsyonunun iletkenliği aşırı artmış veya azalmış ise içindeki sodyum miktarı aşırı derecede artmış ya da azalmıştır, oranlı karıştırma veya konsantre solüsyonda bir aksaklık söz konusudur. Eğer diyaliz solüsyonundaki sodyum konsantrasyonu 130-150 mEq/L arasında ise elektriksel iletkenlik 13-15 milisiemens'tir. Hemodiyaliz makineleri solüsyondaki elektriksel iletkenlik bu sınırlar dışına çıktığında hemodiyalizi otomatik olarak durdururlar.
Sıcaklık kontrol monitörü: Isıtılmış diyaliz sıvısının sıcaklığını diyalizerden geçmeden önce bir kez daha kontrol eder, olağan dışı bir durum varsa makineyi durdurur.
Kan kaçağı sensörü: Kan kaçağı durumunda diyalizattaki renk kırmızılaşması bu sensör içinde beyaz ya da mavi ışık yardımı ile tesbit edilir.
Kırmızı rengin tesbiti durumunda hemodiyaliz otomatik olarak durdurulur.
Diyalizat basınç modülü: Diyalizer içinde, membranın iki tarafı arasındaki basınç farkına transmembran basıncı denilir. Bu basıncın hesaplanması için diyaliz sıvısı basıncı sürekli olarak ölçülmelidir. Genellikle kan tarafı pozitif, diyalizat tarafı negatif basınç altındadır. Bu basınç farkı ya da transmembran basıncı arttıkça hastadan daha çok su uzaklaştırılmış, daha fazla ultrafiltrasyon sağlanmış olur.
Diyalizat pompası: Diyaliz sıvısının akış hızını kontrol eder. Bu hız genellikle 500 ml/dak kadardır.
Dezenfeksiyon sistemi: Diyalizatın geçtiği alanlar hastaların diyalizi bittikten sonra dezenfekte edilir. Bu işlem 90-95°C'lik sıcak su ile (termal dezenfeksiyon) veya formaldehit, sodyum hipoklorit, perasetik asit gibi maddelerle (kimyasal dezenfeksiyon) yapılabilir. Sodyum hipoklorit ve perasetik asitin aşındırıcı özellikleri olması makinelerin kullanım süresini olumsuz yönde etkiler. Formaldehit ise çok toksik bir madde olduğundan dezenfeksiyon işlemi sonrasında sistemde formaldehit kalıp kalmadığının sistematik kontrolü bir ölümcül kazadan kaçınmak açısından çok önemlidir (Bakınız Konu 18).
Ultrafiltrasyon kontrol sistemi: Ultrafiltrasyonun transmembran basıncı ve membranın geçirgenlik özelliklerinden faydalanılarak hesaplanması yanılgılara yol açabilir. Bu nedenle çağdaş hemodiyaliz makinelerinde volümetrik ultrafiltrasyon kontrol sistemleri denilen sistemler bulunur. Bu sistemler diyalizere giren ve çıkan sıvı volümlerini sürekli olarak ölçerler, aradaki farkı hesaplayarak ultrafiltrasyonu kontrol ederler. Böylece ultrafiltrasyon diyaliz öncesinde öngörüldüğü miktarda sağlanmış olur.
HEMODİYALİZ TEKNOLOJİSİNDEKİ YENİLİKLER
Hemodiyaliz alanında firmalararası büyük bir rekabet yaşanmaktadır. Bu rekabet gelişen teknolojinin yarattığı olanakların sürekli şekilde hemodiyaliz makinelerine uygulanması sonucunu doğurmaktadır. Bu yeniliklerin bazıları bir süre sonra benimsenmekte bir kısmı ise özel durumlarda gerekli olabilmektedir.
Bu yeniliklerin bazıları şunlardır.
1.Üre kinetiği monitörü ünitesi: Hemodiyaliz yeterliliğinin değerlendirilmesinde kullanılan üre kinetik yöntemlerinin hasta diyalizi boyunca makineye verilen komutlar temel alınarak sürekli olarak değerlendirilebilmesi olanağı verir. Makineden ayrılabilen bir yazıcı ünite de hasta başı notların tutulmasında kullanılır, tutulan notlar, yazıcı ünite makineye tekrar takıldığında makine bilgisayarına otomatik olarak aktarılır..
2.Merkezi bilgisayar çıkışı: Hemodiyaliz verilerinin toplanarak merkezi bilgisayara aktarılması görevini üstlenen bir sistemdir. Toplu hasta kayıtlarının tutulmasında büyük kolaylık sağlar.
3.Makineye monte edilmiş revers osmoz filtresi: Hemodiyaliz makinesinin yanına monte edilmiş küçük bir RO ve karbon filtreleri ünitesidir. Yatak başı hemodiyalizin çevredeki su çıkışlarından faydalanılarak gerçekleştirilebilmesini sağlar.
4.Kan sıcaklığı monitörü: Hemodiyalizin sık görülen akut komplikasyonlarından olan hipotansif atakların vücut sıcaklığındaki küçük yükselmelerle yakın ilişkili olabildiği düşünülmektedir. Bu nedenle arteriyel ve venöz setler içindeki kanın sıcaklığını sürekli ölçerek yükselme tesbiti halinde otomatik olarak diyaliz sıvısı sıcaklığını düşürerek hipotansiyon ataklarını engellemeye yönelik bir sistem (BTM=body temperature monitor) bazı makinelerde uygulanmaktadır.
5.Kan üre monitörü: Hemodiyaliz boyunca kandaki üre düşmektedir. Bu düşüş doğal olarak diyaliz sıvısı ile kan arasındaki ozmotik basınç farkını diyaliz sıvısı lehine bozmakta, ultrafiltrasyon diyaliz sonuna doğru hızlanmaktadır. Kan üresini monitorize ederek diyalizat dilüsyonunu (seyreltilmesini) ozmotik basınç dengesini saklayacak şekilde değiştiren bir sistem bazı makinelerde kullanılmaktadır.
6.Makine üzerinde bikarbonat solüsyonu elde etme kartuşları: Bidonlar içindeki bikarbonat solüsyonları transport ve depolama açısından sorunlar yaratmakta, ayrıca solüsyon içinde bakteri üremesi ve endotoksinlerin bulunabilmesi riskini de taşımaktadırlar. Bu nedenle bikarbonat solüsyonu içindeki katı maddelerin bir kartuş içine yerleştirilerek hemodiyaliz makinesi üzerinde bu kartuş içinden su geçirilmesi ve diyaliz solüsyonunun diyaliz anında elde edilmesi sistemi bazı makinelerde bulunmaktadır.
7.Bikarbonat ayar düğmesi: Hastanın asidoza eğilim durumuna göre nihai bikarbonat solüsyonu içindeki bikarbonat konsantrasyonunu ayarlama imkanı veren bir sistemdir.
8.Hemodiyaliz order (istem) diski: Hastanın rutin hemodiyaliz isteminin ve diğer diyaliz verileri ve bilgilerinin otomatik depolandığı bir bilgisayar disketidir. Hasta tarafından taşınır, diyaliz öncesinde makineye takılır, hemodiyaliz sonrasında hastaya geri verilir, hastanın rutin hemodiyaliz seansları sırasında disket içindeki bilgiler aynı sisteme sahip makinelere takıldığında tüm veriler makineye otomatik olarak aktarılmış olur. Bu verilere uygun şekilde makine otomatik hemodiyalize ayarlanır.
9.Resirkülasyon alarmı: Bazı makinelerde kana erişim yerinde eğer resirkülasyon varsa yani aynı kan kitlesi genel dolaşıma katılmadan tekrar tekrar makineye geri geliyor ve bu nedenle hemodiyaliz yapılır göründüğü halde gerçekte etkili bir diyaliz yapılamıyor ise bunu saptayan alarm sistemleri bulunmaktadır.
10.Sodyum ayarı düğmesi: Hastadaki gerçek sodyum denge bozukluklarında diyalizat sodyumunu azaltıp çoğaltma imkanı veren birsistemdir.
KAYNAKLAR
1.Handbook of Dialysis. Daugirdas JT, Ing TS (eds). Little, Brown and Company, Boston 1994. 2.Replacement of renal function by dialysis. Jacobs C, Kjellstrand CM, Koch KM, Winchester JF (eds). Kluwer Academic Publishers, Dordrecht 1996. 3.Akoğlu E. Hemodiyaliz El Kitabı. 1995.
Etiketler:
Sevgili Gökmen Mutlu'nun yazdığı ve sizlerle paylaşmak istediği şiirler...
Sevgili Derya'nın sizler için seçtiği fıkralara bu bölümden ulaşabilirsiniz....
Bence sık olarak kullandığımız ancak çok kullanıldığı için çağrışım gücü azalmış bazı sözcüklerin anlamını zaman zaman durup derinliğine bir kez daha düşünmemiz gerekir. Bu sözcüklerden bir de "Bilgi Çağı" dır... DEVAMI