top of page
Böbrek Hastaları İçin Yemek Tarifleri

KONU 08: HEMODİYALİZ İŞLEMİ

Hemodiyaliz uygulanacak hastanın üniteye kabulünde vücut ağırlığı, vücut ısısı, arter kan basıncı ölçülmeli, varsa interdiyalitik (interdialytic, diyalizler arası) döneme ilişkin yakınmaları öğrenilmeli, doktor tarafından değerlendirilmelidir. Hemşire, doktor tarafından verilmiş diyaliz talimatlarını mutlaka okuyup tam olarak anlamalıdır.

Kullanım öncesinde hemodiyaliz makinesinin dezenfeksiyon ve sonrasında da yıkanma işlemi yapılmış olmalıdır. Hastaya uygun, öngörülen özelliklerde diyalizer ve diyalizat sağlanmalı, hazırlanmalıdır. Ne yazık ki ülkemizde her zaman hastaya en uygun diyalizat sağlanması mümkün olamamaktadır.

Hemodiyaliz işlemi şu başlıklar altında toplanabilir:

1.Diyalizerin yıkanması ve doldurulması, 2.Vasküler giriş, 3.Diyalizi başlatma, 4.Gösterge ve uyarı sistemlerinin kurulması, 5.Hasta monitorizasyonu (takibi), 6.Diyalizi sonlandırma, 7.Diyaliz sonrası değerlendirme.

1.DİYALİZERİN YIKANMASI VE DOLDURULMASI

Diyalizerin sterilizasyonunda sıklıkla kullanılan yöntem, etilen oksitle yapılan sterilizasyondur. Etilen oksit, kaşıntıdan anaflaksiye dek bir dizi aşırı duyarlılık reaksiyonlarına neden olabilmektedir. Bu nedenle, özellikle bu tür sorunların yaşandığı hastalarda, diyalizerden 2 litre serum fizyolojik geçirilerek etilen oksit uzaklaştırılmalıdır. Ardından diyalizer ve ona bağlanan arter ve ven setlerinin içinde hava kalmaksızın serum fizyolojik dolması sağlanır.

2.VASKÜLER GİRİŞ

Vasküler giriş için geçici veya kalıcı perkütan (percutaneous) venöz kateter, arteriyovenöz fistül ya da arteriyovenöz greft kullanılmaktadır (Bakınız Konu 7).

I.Kateter

Öncelikle lümendeki pıhtı, kalan heparin çekilmeli ve serum fizyolojik dolu bir enjektörle lümenin açık olduğu doğrulanmalıdır. Bundan sonra ilk olarak arteriyel kan seti kateterin kırmızı ucuna bağlanır, ardından da sistemdeki serum fizyolojik dışarı atılarak ya da atılmadan venöz kan seti kateterin mavi ucuna bağlanır.

II.Arteriyovenöz fistül ve greft

Fistül ya da greft olduğu bilinmeli, ayırdedilmelidir. Fistül yumuşak, kıvrımlı, yüzeysel iken, greft daha sert, derin ve düz seyirlidir. Greftler düz ya da lup (loop, ilmek) şeklinde olabilir; anatomisi önceden bilinip dosyaya kaydedilmelidir.

Vasküler giriş yollarında infeksiyon belirtisi varsa bu yol kullanılmamalıdır. İğne yerleştirilmeden önce lokal anestezi yapılacaksa, damara girişi güçleştirebileceği için, subkutan anestezi yerine topikal etil klorid uygulaması yeğlenmelidir.

Standart, konvansiyonel hemodiyalizde kan akım hızı 200-300 ml/dakikadır. Bu durumda 16-17 G iğneler kullaılır. Eğer yüksek etkinlikli hemodiyaliz yapılacak, kan akım hızı 300 ml/dakikanın üzerinde olacaksa daha geniş lümenli (15 G'nin altı) iğneler seçilmelidir.

Vasküler giriş öncesi bölgenin 5-10 dakika Betadin'le teması sağlanmalıdır. Mümkün olduğunca her diyalizde farklı yerlerden girilmelidir; bu, tromboz ve anevrizma riskini azaltacaktır.

Fistülde damar yeterince belirgin değilse, kısa süreli turnike uygulanabilir; greftte ise turnike gerekmez. Grefte iğne yerleştirilirken, diğer elle de greft tutulursa, greft arka duvarının delinmesi önlenebilir.

Önce arteriyel iğne anastomozdan 3 cm öteye, distale doğru (anastomoza doğru), 45 derece açıyla girilir. Anastomoza girildiğinde tromboz riski artacağından, bundan kaçınılmalıdır. Venöz iğne ise arteriyel iğneden 3-5 cm daha proksimale (kalbe doğru), yine 45 derece açıyla yerleştirilir. Ven iğnesi arteriyel iğneye daha yakın konursa resirkülasyon (yeniden dolaşım, recirculation) olasılığı artar.

3.DİYALİZİ BAŞLATMA

Diyalizat giriş ve çıkış hortumları ile arteriyel ve venöz kan setleri bağlanmış olan diyalizerin arteriyel kan hattı arteriyel iğne ile birleştirilir, kan pompası 50 ml/dakika hızla çalıştırılır. Diyalizer ve setler içindeki serum fizyolojik, özellikle hemodinamik açıdan stabil (stable, dengeli) olmayan hastalarda diyalizere kan doluşuyla kan volümünde ortaya çıkacak azalmaya karşılık olarak, hastaya verilir. İstenirse, özellikle ciddi hipervolemik hastalarda bu sıvı hastaya verilmeyip dışarıya alınabilir.

Önceden belirtilmiş, planlanmış heparin iki şekilde uygulanabilir: arteriyel taraftan verilip hemen diyalize başlanabilir ya da ven tarafından uygulanıp 3-5 dakika sonra pompa çalıştırılıp hastanın kanı sisteme alınmaya başlanabilir.

Kan pompasının hızı 200-300 ml/dakikaya çıkarılır. Arteriyel ve venöz basınçlar ölçülür, bu değerlerin 20-40 mmHg altında ve üstünde olacak şekilde limitler ayarlanır.

Ultrafiltrasyon kontrollu makine kullanılmıyorsa, çekilecek sıvı miktarına göre transmembran basıncı hesaplanır ve buna göre de diyalizat basıncı ayarlanır. Örneğin, 4 saat diyaliz yapılacak, bu esnada 2 litre sıvı çekilecekse, ve kullanılan diyalizerin ultrafiltrasyon sabitesi (coefficient) (KUF) 5 ml/saat/mmHg, ölçülen venöz basınç da 40 mmHg ise; o saatte çekilecek sıvı miktarı ? 2000 ml : 4 saat = 500 ml o transmembran basıncı ? 500 : 5(KUF) = 100 mmHg o ayarlanması gereken diyalizat basıncı ?100 - 40 (venöz basınç) = 60 mmHg olmalıdır.

4.GÖSTERGE VE UYARI SİSTEMLERİ

I.Kan dolaşım monitörleri

a)Arteriyel (inflow) basınç monitörü: Arteriyel iğne ve kan pompası arasındaki basınçtır. Genellikle (-20) - (-80) mmHg arasındadır. Aşırı negatif basınç ortaya çıkarsa, makine alarm verir ve kan pompası durur. Diyalizere yetersiz kan gelmektedir; bunun nedeni şunlar olabilir: o Arteriyel kan hattında-setinde kıvrılma. o Arteriyel iğnede pozisyon bozukluğu-damar duvarına yapışma veya pıhtılaşma. o Arteriyel iğne giriş yeriyle arteriyovenöz anastomoz arasında fistülde darlık ya da spazm. o Hipotansiyon.

Bu durumda yaklaşım şöyle olmalıdır: o Arteriyel basınç normale dönene dek pompa hızı azaltılır. o Kan basıncı ölçülüp, hipotansiyon varsa hastaya sıvı verilir ve diyalizat basıncı düşürülerek ultrafiltrasyon hızı azaltılır. o Sırayla arteriyel iğne ve set, tıkanıklık açısından kontrol edilir. o Bunlar yoksa, fistülde darlık var demektir; o zaman arter ve ven iğnelerini giriş yerleri arasında fistüle parmakla basılırsa, arteriyel basıncın daha da negatifleştiği görülür. Yapılacak iş, mümkünse düşük pompa hızında diyalizi tamamlamak ve daha sonra vasküler giriş yolundaki patolojiyi uygun yöntemlerle (Doppler ultrasonografi, fistül anjiyografisi gibi) araştırmak, saptanacak olası darlığı anjiyoplasti ya da cerrahi girişimle düzeltmek, olmazsa yeni bir damar yolu oluşturmaktır.

b)Venöz(outflow) basınç monitörü: Diyalizer ile venöz kan iğnesi arası bölümdeki basınçtır. Genellikle (+50) - (+100) mmHg arasındadır. Greftte +200 mmHg olabilir. Önceden ayarlanmış limitin dışına taşan aşırı yüksek basınç, venöz dönüşte bir engel bulunduğunu gösterir ve makine bu durumda alarm verir. Nedenleri ve gösterilecek yaklaşım şöyle olmalıdır:

o Diyalizerde pıhtılaşma olabilir; bu durumda, değiştirilmesi gerekir. o Venöz kan hattında-setinde kıvrılma olabilir; bu açıdan gözden geçirilmelidir, o Kan pompası kısa süre için kapatılarak, serum fizyolojik dolu enjektörle iğne kontrol edilir. o Bunlarda sorun yoksa, arter ve ven iğneleri arasında fistüle parmakla basılır, eğer venöz basınç daha da artarsa, bu fistülde darlığı düşündürür; anjiyoplasti ya da cerrahi ile onarımı gerekir. o Kullanılan makine ultrafiltrasyon kontrollu değilse, yükselmiş venöz basınç aşırı, istenmeyen ultrafiltrasyona neden olur, önlemek için diyalizat basıncı azaltılmalı (sıfıra doğru yaklaştırılmalı, gerekiyorsa pozitif basınca geçilmeli) ve/veya hesaplanarak, bu miktarda sıvı verilmelidir.

c)Hava dedektörü: Diyalizerden hastaya geri dönen kanda, hava bulunduğunda, venöz hatta yerleştirilmiş bu dedektör, havayı saptar ve kan pompası otomatik olarak durur. Hava embolisi, diyaliz sırasında görülebilen en ciddi komplikasyonlardandır. Özellikle arter iğnesi ile kan pompası arasındaki bölgeden hava girerse, bu bölgede negatif basınç olduğu için, tehlike büyüktür.

Başlıca hava giriş yerleri şunlardır: o Arteriyel iğne etrafı (özellikle aşırı negatif bir arteriyel basınç-inflow suction varsa). o Set bağlantı yerleri. o Kan pompası etrafından geçerken ezilmiş kan seti (uygun olmayan çap). o Serum fizyolojik infüzyon setleri.

Dedektör çalışıyor olduğu durumda, hasta zarar görmez. Sorun, çoğunlukla, çeşitli nedenlerle (örneğin, diyalizattaki hava) yanlış alarm vermiş dedektörün kapatılıp, sonra da kapalı olarak bırakılmasından kaynaklanmaktadır. Ölümcül olan bu komplikasyondan korunmak için, dedektör mutlaka çalışır durumda olmalıdır.

II.Diyalizat dolaşım monitörleri

a)Kondüktivite monitörü: Diyalizatın kondüktivitesini (elektriksel iletkenlik) göstermektedir. Kondüktivite, diyalizat içindeki elektrolit konsantrasyonuyla ilişkili olup, 12-16 miliSiemens/santimetredir. Eski makinelerde, limitler manuel (manual, elle) olarak ayarlanmaktadır, bu durumda portabl (portable, taşınabilir) aletlerle de kondüktivite sıkça kontrol edilmelidir.

Kondüktivite, ayarlanan limitlerin (yeni otomatik makinelerde ± %5) dışına çıkarsa, bypass valvi (valve, kapak) aktive olur ve makine otomatik olarak diyalizat akışını durdurur.

o Kondüktivite artışının en sık nedeni makineye su getiren hortumda kıvrılma ya da su basıncında düşmedir, yani makineye bir şekilde az su gelmektedir. o Azalmış kondüktivitenin en sık nedeni ise, makineye konsantre diyalizat getiren hortumda kıvrılma ya da bidondaki konsantre diyalizatın tükenmiş olmasıdır. o Bunlar dışında diyalizat kondüktivite değişikliklerinin (artış ya da azalış) bir nedeni de konsantre diyalizatla suyu belli bir oranda (genellikle 1/34) karıştıran oranlama pompasındaki bozukluktur.

Limitlerin manuel olarak ayarlandığı makinelerde, bunlar yanlış ayarlanırsa veya makine kondüktiviteyi doğru göstermiyorsa, hastanın kanı membran aracılığıyla hipo veya hipertonik diyalizatla temas etmiş olur ve bu çok ciddi sonuçlar (çeşitli derecelerde hipo- veya hipernatremiler) yaratabilir.

Kondüktivite başka yöntemlerle de (gümüş nitrat ile klor titrasyonu, flamefotometre ile sodyum ölçümü, osmolalite tayini gibi) kontrol edilmelidir. Makine alarm verdiğinde ise, sözü edilen nedenler gözden geçirilip sorun giderilmelidir.

b)Isı monitörü: Diyalizat ısısını ölçer. Bu ısı genellikle 37 dereceye (33-39 arası olabilir) ayarlanmaktadır. Üst sınır 41 derece olmalıdır, bunun üzerinde hemoliz ortaya çıkar. Düşük diyaliz ısısının, diyaliz sırasındaki hipotansiyonu önlemede sınırlı da olsa olumlu bir etkisi vardır. Düşük ısılar, bilinci açık hastalarda pek sorun yaratmaz, ancak bilinci yerinde olmayanlarda hipotermi olabilir. Diyalizat ısısı, ısıtma aygıtındaki bozukluktan ötürü limitlerin dışına çıkarsa, yine bypass valvi kapanarak diyalizat akışı otomatik olarak durur.

c)Kan kaçağı dedektörü: Diyalizer membranında yırtılmalar olursa, diyalizat içine kan kaçağı olur. Bu dedektör, diyalizerden dönen diyalizattaki kanı saptar ve kan pompası otomatik olarak durur. Bu durumda, çıplak gözle bakıldığında diyalizatın rengi bozuk görünmeyebilir, idrarda kan varlığını gösteren test çubukları kullanılarak araştırılabilir. Alarm doğru, yani diyalizatta kan varsa diyaliz sonlandırılır. Diyalizattaki hava kabarcıkları, ikterli (sarılıklı) hastalarda diyalizattaki bilirubin, sensorların (alıcı) kirliliği yanlış alarm nedenleri arasında yer alırlar.

5.HASTA MONİTORİZASYONU

Diyaliz süresince hastanın arter kan basıncı her yarım saatte bir ölçülmelidir. Özellikle diyalize yeni başlamış ve diyalizerde pıhtılaşma ya da kanama sorunları olan hastalarda olmak üzere, rutin dozda heparin yapıldıysa 2 saatte bir, düşük doz heparin uygulandıysa yarım saatte bir pıhtılaşma testleri (en sık kullanılan aktive pıhtılaşma zamanı, normali 90-140 saniye) yapılmalıdır.

Heparinsiz veya düşük doz heparinle yapılan diyalizlerde, diyalizerde pıhtılaşmayı önlemek için, her yarım saatte bir diyalizerden 50-100 ml serum fizyolojik geçirilmelidir (Bakınız Konu 12).

Ultrafiltrasyon kontrollu makinelerde her an çekilmiş olan sıvı miktarı izlenebilirken, böyle olmayan makinelerde gerekirse, hasta diyaliz esnasında tartılabilir. Bu makinelerle diyaliz yapılırken, planlanan ultrafiltrasyonu tam olarak gerçekleştirebilmek için, olası değişmeler açısından venöz basınç da izlenmeli; gerektiğinde, aynı transmembran basıncını korumak üzere, diyalizat basıncı ayarlanmalıdır.

Makinedeki tüm monitörler izlenmelidir. Başka bir bölümde (Konu 9) ayrıntılı olarak anlatılan diyaliz komplikasyonları değerlendirilmeli ve uygun yaklaşımlar gerçekleştirilmelidir.

6.DİYALİZİN SONLANDIRILMASI

Kan pompası yavaşlatılır; arteriyel hat, hastaya yakın bir yerden klempe edilir. Arteriyel hatta, genellikle serum fizyolojik, bazen de hava (emboli açısıdan dikkat) verilerek diyalizer ve setteki kanın hastaya dönmesi sağlanır. Bu sırada hastaya verilecek olan 100-200 ml serum fizyolojik, önceden ultrafiltrasyon hesabı içinde düşünülmelidir. Hava veriliyorsa, kan pompası kapalı kalmalıdır.

7.DİYALİZ SONRASI DEĞERLENDİRME

I.Vücut ağırlığı ve kan basıncı değişiklikleri

Vücut ağırlığı ölçülür, değişim saptanır. Ultrafiltrasyon kontrollu olmayan makinelerde ağırlıktaki azalma hesaplanandan farklı gerçekleşebilir. Bunun en önemli nedeni diyalizerin in vivo KUF değerinin, in vitro olarak üretici firma tarafından hesaplanandan % 5-30 kadar daha düşük olabilmesidir. Bınun yanısıra, diyaliz sırasında venöz basınçta gerçekleşen değişmeler, protein veya pıhtıyla örtülmeye bağlı olarak diyalizer membran permeabilitesinde (geçirgenlik, permeability) azalma, yüksek KUF olan membran kullanılması (küçük basınç değişikliklerinde bile, ultrafiltrasyonda büyük değişme) sayılabilir.

II. Laboratuvar değerlerindeki değişiklikler

Üre ve kreatininde yeterli düşüş, elektrolit değerleri ve asidozda düzelme olup olmadığı değerlendirilir. Asetatın bikarbonata metabolize oluşu, diyalizsonrasında da 1-2 saat daha sürdüğü için, asetat diyalizinde asidozdaki düzelme diyalizden 1 saat sonra tam olarak anlaşılır.

Kan üre değeri, diyalizi izleyen kısa süre içinde, muhtemelen sıvı kompartmanları arasındaki dengelenmeye bağlı olarak, % 5-10 bir artış gösterir.

Yine de postdiyaliz bir değerlendirme için (üre, kreatinin, sodyum, potasyum ve kalsiyum) hemen diyaliz sonu kan alımının önemli bir sakıncası yoktur. Diyaliz bitiminde kan örneği arteriyel iğneden alınabilir, ancak resirkülasyondan kaynaklanabilecek bir hatayı önlemek için pompa durdurulmalı ve çekilen ilk kan (iğne ve tüpteki) atılıp, sonraki çekilen laboratuvara yollanmalıdır. Tabii ki, kan örneği perkütan yolla diğer koldan da alınabilir.

Üre düşüşü diyalizerin üre klirensi, uygulanan kan akım hızı ve diyaliz süresine bağlıdır. Bazen ürede beklendiği kadar düşüş olmayabilir. Bunun nedeni istenen ayardan daha düşük bir kan akım hızında diyalizin gerçekleşmesi, diyalizerde parsiyel (partial, kısmi) pıhtılaşma ya da resirkülasyon (diyalizerden damara dönen kanın tekrar arteriyel taraftan geri çekilip diyalizere gelişi; böylece aynı kanın tekrar tekrar dolaşarak verimsiz diyaliz oluşması) olabilir.

Potasyumdaki düşüşü önceden tahmin etmek güçtür. Çünkü glukozun emilimi ve asidozun düzelmesiyle, potasyum sıvı kompartmanları arasında yer değiştirmektedir. Ancak yine de, potasyum 6.0-8.0 mEq/L ve diyalizattaki potasyum 2.0 mEq/L ise, üredeki % 30 azalmaya karşılık, potasyumda da % 25 azalma beklenebilir.

KAYNAKLAR 1.Daugirdas JT. Acute Hemodialysis Prescription. Handbook of Dialysis. Daugirdas JT, Ing TS (eds). Little, Brown and Company, Boston 1994: 78-91. 2.Corea AL, The Hemodialysis Procedure. Dialysis Therapy. Nissenson AR, Fine RN(eds). Hanley and Belfus Inc., Philadelphia 1993: 91-104.

Etiketler:

Kategoriler
Öne Çıkanlar

Sevgili Gökmen Mutlu'nun yazdığı ve sizlerle paylaşmak istediği şiirler...

Sevgili Derya'nın sizler için seçtiği fıkralara bu bölümden ulaşabilirsiniz....

HOŞGELDİNİZ

Sitemiz sizleri hemodiyaliz, periton diyalizi ve böbrek nakli hakkında bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır.

Uzm.Dr.Ahmet Hamdi Erkal

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

​Bence sık olarak kullandığımız ancak çok kullanıldığı için çağrışım gücü azalmış bazı sözcüklerin anlamını zaman zaman durup derinliğine bir kez daha düşünmemiz gerekir. Bu sözcüklerden bir de "Bilgi Çağı" dır... DEVAMI

Prof.Dr Alper Demirbaş

Ülkemizde 2005 yılı sonu itibarıyla kırk bin civarında kronik böbrek hastası bulunduğu tahmin ediliyor.... DEVAMI

Please reload

bottom of page