23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
23 Ağu 2017
Periton diyalizi, son dönem böbrek yetmezliği olan hastalarda alternatif tedavi yöntemlerinden birisidir ve son yıllarda ülkemizde giderek artan sayıda hastaya uygulanmaktadır. Periton kapillerlerindeki kan ve diyalizat arasında solütlerin difüzyonu ve hipertonik solüsyonların periton boşluğuna ultrafiltrasyona yol açmaları, peritonun bir diyaliz membranı olarak kullanılmasının esaslarını oluşturmaktadır. Periton diyaliz sistemi temel olarak, peritona giriş sağlayan bir yol ile periton boşluğuna diyalizatın verilmesi, belirli bir süre tutulması ve bu süre sonunda boşaltılması şeklinde olmaktadır.
Diyalizatın periton boşluğunda beklediği dönemde, kanda yüksek konsantrasyonda bulunan üre gibi azotlu maddeler ve diğer üremik toksinler difüzyonla diyalizata geçerler. Solütlerin difüzyonu, konsantrasyon farkının yüksek olduğu başlangıç döneminde en hızlıdır, diyalizat ve kan arasındaki konsantrasyon farkı azaldıkça difüzyon hızı azalır ve kan ile diyalizat konsantrasyonu eşitlendiğinde difüzyon durur (diyalizat/plazma oranı 1 olduğunda).
Ultrafiltrasyon, diyalizat içindeki ozmotik maddelerin (sıklıkla glukoz) yarattığı, kan ve diyalizat arasındaki ozmotik fark sayesinde gerçekleşir. Kan ve diyalizat arasında ozmotik eşitlik sağlanıncaya kadar su kapillerlerdeki kandan periton boşluğuna geçer. Ozmotik farkın en fazla olduğu erken dönemde ultrafiltrasyon en fazladır, ozmotik fark azaldıkça azalır ve ozmotik eşitlik sağlandığında durur. Ultrafiltrasyon sonucunda hastaya verilen diyalizattan daha fazla sıvıyı geri almak mümkün olur. Periton boşluğunda sıvı hareketinde rol oynayan bir faktörde subdiyafragmatik lenfatiklerdir. Periton boşluğundaki sıvının bir kısmı bu lenfatikler yoluyla sistemik dolaşıma döner, bu durum da ozmotik maddelerle sağlanan net ultrafiltrasyon miktarının azalmasına neden olur.
PERİTONEAL GİRİŞ
Diyalizatın periton boşluğuna verilmesi ve alınması peritona yerleştirilen kateterler yoluyla olmaktadır. Kronik periton diyalizi için kullanılacak kateterlerin, bakteriyolojik olarak emniyetli, dayanıklı ve kolay takılıp çıkarılabilir olması gereklidir. Günümüzde bu amaçla en sık kullanılan Tenckhoff kataterleridir. Kateter silikondan yapılmış olup, periton içindeki ucunda diyalizat akımını sağlamak için çok sayıda delik vardır.
Kateterde, biri periton üstüne diğeri kateterin ciltten çıkış yerinden iki cm. içeri, cilt altına yerleştirilen iki adet dacron kaf (cuff, keçe) vardır. Kaflar fibroblast proliferasyonunu ve invazyonunu uyararak infeksiyon etkenlerine karşı bariyer oluşmasını sağlarlar. İki kaf arasındaki kateter kısmı cilt altı tünelde seyreder.
Tenckhoff kateterleri hem cerrahi olarak hem de torakar yardımıyla lokal anestezi altında yerleştirilebilirler. Kateter yerleştirilmeden intravenöz 1 gram vankomisin verilmesi yara bölgesinde bakteriyel kontaminasyonu azaltarak infeksiyon gelişme olasılığını azaltabilir. Genellikle kateter yerleştirildikten sonra sürekli peritoneal diyalize başlamadan 10-15 gün beklemek uygun olacaktır.
PERİTON DİYALİZ KATETERİ ÇIKIŞ YERİ BAKIMI
Kateter çıkış yerinde infeksiyon gelişimini önlemek açısından, kateter yerleştirildikten sonra bakım önemlidir. Yara üzerindeki bandaj, kateter yerleştirildikten bir hafta sonra nazik bir şekilde çıkarılmalıdır. Yapışıklık varsa hidrojen peroksit (oksijenli su) ile ıslatılabilir. Bandaj çıkarıldıktan sonra, yara yeri zayıf deterjan içeren sabunlu su ile silinip, steril su ile yıkanır, kurulanır ve tekrar steril gazlı bez ile kapatılır.
Tenckhoff kateterlerinin yerleştirilmesinden sonra en sık görülen komplikasyonlar, kateterin çıkış yerinde infeksiyon, tünel infeksiyonu, dış kaf'ın dışarı çıkması, diyalizat sızması ve kateterin tıkanmasıdır. Tek yönlü tıkanma halinde, yani diyalizat rahat veriliyor ancak alınamıyorsa, kateterin ucu omentum tarafından kaplanmış ya da barsak segmentleri arasında kalmış olabilir. Çıkış yeri tam iyileşene kadar (4-8 hafta) haftalık pansumanlara devam edilir. İyi bir şekilde iyileşen çıkış yerinde hassasiyet yoktur, etrafında 13 mm'den az bir pembe bölge bulunur, granülasyon dokusu düz ve beyazdır. İki hafta içinde kuru hala gelir ve epidermis 2-4 haftada fistül içine girmeye başlar. Kateter çıkış yeri iyileştikten sonra bakımı kolaydır. Su ve sabunla temizlik yeterli olup, temizlikten sonra çıkış yeri iyice kurulanmalıdır. Kurulama amacı ile sıcak hava yararlı olabilir. Temizlik ve kurulamadan sonra çıkış yeri steril gazlı bez ile kapatılabilir.
PERİTON GEÇİRGENLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bir hastada peritonun geçirgenliği, solüt klirensi ve ultrafiltrasyonu etkilediğinden önemlidir. Periton geçirgenliği periton eşitlenme testi (PET testi) ile değerlendirilir. Periton geçirgenliği yüksek olan hastalarda, bekleme süresinin kısa olduğu gece diyalizi uygun olacaktır. Periton geçirgenliği düşük olan hastalarda solüt klirensinin yetersizliğinden dolayı, yetersiz diyaliz ve buna bağlı üremik semptomlar ortaya çıkabilir. Hızlı PET testinde, 2 litre diyalizat karına verildikten sonra, 0, 2, ve 4. Saatlerde diyalizat glukoz konsantrasyonları ile diyalizat ve serum kreatinin konsantrasyonları ölçülür. İki ve dördüncü saatlardeki diyalizat glukozu, 0. saat diyalizat glukozuna oranlanarak (D/Do), bulunan oran grafikte işaretlenir. Aynı şekilde diyalizat/serum kreatinin oranları da grafikte işaretlenir. Her iki grafikte de elde edilen eğriler, grafiklerde bulunan standart eğrilerle karşılaştırılarak, hastanın periton geçirgenliği saptanır. Grafik 1 ve 2'de PET testi standart eğrileri görülmektedir. Standart PET testinde farklı olarak 1 ve 3. saatlerdeki değerler de elde edilir.
PERİTON DİYALİZİ SIVILARI
Ticari olarak üretilen periton diyalizi solüsyonları genellikle yumuşak, şeffaf, plastik torbalarda 500 ml (çocuklar için) ile 3000 ml arasında değişen hacimlerde diyalizat içermektedirler. Torbaların gerçek hacimleri diyalizat hacminden sıklıkla % 50 daha fazladır. Böylece diyaliz esnasında oluşan ultrafiltratın da uzaklaştırılması sağlanır.
Periton diyaliz solüsyonlarında baz olarak en sık laktat kullanılmaktadır
Diyalizat genellikle potasyum içermez, kalsiyum konsantrasyonu ise 3.5-4.0 meq/l kadardır. Solüsyonlarda kullanılan bileşenler ve konsantrasyonları Tablo 1'de gösterilmiştir.
Tablo 1. Periton diyaliz solüsyonlarının içerikleri
Volüm 500-3000 ml Sodyum 131-141 meq/l Potasyum - Kalsiyum 3.5-4.0 meq/l Magnezyum 0.5-1.5 meq/l Laktat 35-45 mmol/l Dextroz % 1.5-2.5-4.25 veya Glukoz % 1.36-2.27-3.86
Fibrin oluşumunu önlemek için heparin, peritonit tedavisi için antibiyotikler ve diyabetes mellituslu hastalarda kristalize insülin diyalizata katılarak intraperitoneal yolla kullanılabilirler.
YENİ PERİTON DİYALİZİ (PD) SOLÜSYONLARI
Periton diyalizi tedavisi uygulanan hastalarda görülen beslenme bozukluğu, ultrafiltrasyon yetersizliği, periton sklerozu gibi sorunlar yeni solüsyonların araştırılması ihtiyacını doğurmuştur. Yeni geliştirilen solüsyonlar 3 başlık altında toplanabilir.
1.Icodextrin: Bir karbonhidrattır, ultrafiltrasyon için gereken yüksek doz glukoz kullanımını önlemek amacı ile geliştirilmiştir. Periton eşitlenme testinde periton geçirgenliği yüksek olan hastalarda tercih edilmelidir. Ülkemizde halen piyasada yoktur. Ülkemiz dışında Extraneal. ismi ile satılmaktadır. Ultrafiltrasyon sorunu olan hastaların tedavisine önemli katkıda bulunabilir.
2.Amino asit içeren solüsyon: Periton diyalizi hastalarının beslenme dengesini düzeltilmesi amacı ile geliştirilmiştir. Ülkemizde halen piyasada yoktur. Ülkemiz dışında Nutrineal. ismi ile satılmaktadır. Malnütrisyon sorunu olan hastaların tedavisine önemli katkıda bulunabilir.
3.Nötral pH'ya sahip solüsyonlar: Düşük pH, periton membranı için zararlı olan formaldehit ve asetaldehit gibi glukoz parçalanma ürünlerinin oluşumuna neden olur. Bu amaçla geliştirilen solüsyonlar iki torba içerirler; bir torbada glukoz, diğer torbada ise bikarbonat, laktat gibi tampon maddeler bulunur. Henüz ülkemizde piyasada yoktur. Bu solüsyonlar periton sklerozu gelişimini önleyebilir, azaltabilirler.
KRONİK PERİTON DİYALİZİ ÇEŞİTLERİ
a)Sürekli ayaktan periton diyalizi (SAPD, continuous ambulatory peritoneal dialysis): Bu sistemde periton boşluğunda sürekli olarak diyalizat sıvısı bulunmaktadır. Peritondaki sıvı hasta tarafından günde 3 veya 4 kez dışarı boşaltılır ve peşinden yeni bir diyalizat periton boşluğuna verilir. Bir sonraki değişime kadar diyalizat periton boşluğunda kalır. Diyalizat akım hızının düşük olmasına karşın sistem basit, kullanışlı ve etkilidir. Diyalizat ve plazma arasında, transperitoneal olarak solütlerin konsantrasyon farkı doğrultusunda geçişleri zamana ve solütün molekül büyüklüğüne bağlıdır. SAPD'nde diyalizatın uzun süre periton boşluğunda beklemesi bu transperitoneal dengelenme için yeterli zamanı sağlamaktadır.
Vücut sıvı volümünün kontrolu, diyalizat glukoz konsantrasyonu ayarlanarak ultrafiltrasyonun sağlanması ile olur. Diyabetik hastalarda verilen glukoz miktarına uygun dozda insülin, diyalizat aracılığı ile intraperitoneal olarak verilebilir.
Standart SAPD tekniğinde, erişkinler için şeffaf ve yumuşak plastik torbalardaki 2000, 2500 ve 3000 ml hacmindeki diyalizatlar kullanılmaktadır.
Çocuklarda 500-1500 ml'lik hacimler kullanılabilir. Hasta ara set aracılığı ile kateterle bağlantıyı sağladıktan sonra diyalizatı periton boşluğuna akıtmakta ve diyalizat boşaldıktan sonra bağlantı üzerindeki seti bir klemp aracılığı ile kapatarak, bir sonraki değişim işlemine kadar torbayı yanında taşır. Yeni değişim olacağında, klemp açılmakta, diyalizat aynı torbaya boşaltılmakta ve sistem kateterden (ara setten) ayrıldıktan hemen sonra yeni bir diyalizat sistemi bağlanarak işlemler tekrarlanmaktadır.
İnfeksiyon sıklığını azaltmak ve daha rahat bir diyaliz sağlamak amacı ile standart sistemde bir takım değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerden günümüzde en yaygın olarak kullanılanı, bir defa kullanılan Y set ve iki torba aracılığı (twin bag) ile diyalizat değişim işleminin yapıldığı ve hastanın bekleme döneminde yanında torba taşımadığı sistemdir.
Standart SAPD sisteminde yıllık peritonit atağı sıklığı hasta başına 1.4 iken, bu oran çift torbalı sistemler ile 0.5'in altına düşmüştür.
SAPD'nde diyalizin ve ultrafiltrasyonun etkinliği peritonun geçirgenliği ile yakından ilgilidir. Geçirgenliği yüksek olan bir periton ile diyalizde, solüt klirensi iyi olmakla birlikte, glukoz hızla emilir ve ozmotik eşitlenme erken meydana gelerek yeterli ultrafiltrasyon gerçekleşmez. Tersine, geçirgenliği az olan bir periton ile diyalizde, solütlerin geçişi ve klirensi azalır, ancak glukoz yavaş emildiğinden ozmotik eşitlenme geç olur ve bu durum iyi bir ultrafiltrasyonla sonuçlanır.
İki torbalı bir sistemle bir SAPD seansının yapılması: Hasta, önce ara setin ucunu steril bir şekilde açar ve Y-setini ara sete bağlar. İlk olarak Y-set klempi kapalı iken bir miktar diyalizat boş torbaya akıtılarak yıkama yapılır. Sonra, diyalizat klempi kapatılır ve ara set klempi açılarak batındaki diyalizatın boş torbaya yer çekimi etkisi ile boşaltılması sağlanır. Boşaltma işlemi tamamlanınca, boş torba klempi kapatılır, diyalizat klempi açılır ve diyalizatın, yer çekimi etkisi ile periton boşluğuna dolması sağlanır. Daha sonra hasta, ara seti Y-setinden ayırarak, ara setin ağzını steril bir kapakla kapatır ve dezenfekte eder. Bir dahaki değişme işlemine kadar diyalizat batında bekletilir.
b)Devamlı devirli periton diyalizi (CCPD, continuous cyclic peritoneal dialysis): SAPD'ne alternatif olarak geliştirilen bu sistemde, gece hasta yatarken bir makine (peritoneal cycler) aracılığı ile 3 veya 5 diyalizat değişim işlemi yapılır ve gündüz (14 saat kadar) periton boşluğunda diyalizat bırakılır. Gece tekrar peritondaki mevcut diyalizat boşaltılarak makine ile işleme başlanır.
Burada, gece otomatik değişimlerde diyalizatın bekleme zamanı 1.5-3 saat arasında planlanır. CCPD'nde diyaliz etkinliği SAPD kadar olup, peritonit sıklığının daha az olduğu bildirilmektedir.
c)Gece periton diyalizi (NPD, nightly peritoneal dialysis): Burada yine makine aracılığı ile gece, değişim zamanı 20-60 dakika olan 8-10 değişim yapılır. Diğer sistemlere göre fazla diyalizat kullanılır (16-20 L). Bu periton diyalizi tipi, periton geçirgenliği yüksek olan hastalar ve peritonda 2-3 litre diyalizat taşıyamayacak hastalar için uygun olabilir.
d)Tidal periton diyalizi (TPD, tidal peritoneal dialysis): Burada periton boşluğundaki sıvı hiçbir zaman tam olarak boşaltılmaz. Bir rezidüel (residual, kalan) sıvı volümü periton boşluğunda sürekli olarak vardır ve belirli bir miktar diyalizat (tidal volüm) makine aracılığı ile verilir, bekletilir ve alınır. Volüm kontrollu cihazlar gerektirmesi ve fazla diyalizat kullanılması dezavantajları, SAPD'ne göre küçük solüt klirensinin daha yüksek olması ise avantajı olarak bildirilmiştir.
SAPD KOMPLİKASYONLARI
PERİTONİT
Peritonit, periton diyalizinin en önemli komplikasyonudur ve SAPD tedavisinin 'aşil topuğu' olarak kabul edilir. Gelişen teknoloji ve yenilikler sonucunda peritonit sıklığı sürekli azalmakla birlikte, SAPD hastalarında halen ortalama 12-18 ayda bir kez peritonit gelişmektedir. CCPD ve NPD tedavilerinde peritonit sıklığı daha azdır.
Peritonite yol açan mikroorganizmalar, periton boşluğuna en sık olarak kateter lümeni yoluyla ulaşırlar. Bu durumda, diyalizat torbası-transfer set ve transfer set-kateter bağlantıları sırasında bakteriyel kontaminasyon olabilmektedir. Ayrıca, kateter ve transfer setteki kırık ve çatlaklarda giriş yeri olabilir. Kateterin etrafından, perilüminal yol da bakterilerin peritona ulaşmasında rol oynayabilir. Bakteriler barsak duvarından transmural olarak, hematojen yayılım, ya da transvaginal yol ile de peritona ulaşabilirler.
Diyaliz solüsyonunun yüksek ozmolalitesinin, düşük pH'sının (yaklaşık 5) ve düşük diyalizat kalsiyumunun periton savunma mekanizmalarını bozarak peritonit oluşumunu kolaylaştırdıkları ileri sürülmektedir.
PERİTONİT TANISI: Peritonit bulguları ve periton sıvısında beyaz küre artışı olan vakaların % 90'ında uygun kültür ve mikrobiyolojik teknikler ile etken saptanabilir. Aşağıdaki bulgulardan ikisinin varlığı peritonit tanısını koydurur;
a)Peritonitin klinik bulguları: En sık görülen semptom karın ağrısıdır (% 95 vakada). Bulantı, kusma, ishal, kabızlık, titreme, ateş görülebilir. Başlıca bulgular ise periton sıvısında bulanıklık (% 99 vakada), karında direkt ve indirekt hassasiyet, ateş ve lökositozdur.
b)Bulanık periton sıvısı ve bu sıvıda mm3'te 100'den fazla lökosit olması ve bunların % 50'den fazlasının nötrofil olması.
c)Gram boyama veya kültür ile periton sıvısında bakterinin gösterilmesi. Gram boyama ile, kültür (+) peritonitlerin % 50 kadarında etken bakteri gösterilebilmektedir. Gram boyama ile bakterilerin yanısıra mantarlar da saptanabilir.
SAPD hastalarında peritonitin nedeni 80-90 vakada bakterilerdir. Etken, vakaların % 30-45'inde Staph. epidermidis, % 10-20'sinde Staph. aures, % 5- 10'unda streptokoklar ve % 5-10 kadarında koliform bakterilerdir.
Enterobakter, Klebsiella ve Pseudomonas daha az sıklıkta gözlenen diğer bakteriyel etkenlerdir. Kandida ve diğer mantarlar vakaların % 1-10 kadarından sorumludurlar. % 5-20 vakada periton sıvı kültürü (-) kalmaktadır. Gram boyamada veya periton sıvı kültürlerinde multiple (birden fazla) enterik mikroorganizmalar ya da anaerop bakteriler saptandığında, barsaklardan kaynaklanan bir sızıntıdan şüphelenilmelidir. Fekal bulaşmaya bağlı peritonitin mortalitesi yüksek olup, bu durumda erken cerrahi müdahale ve kateterin çıkarılması düşünülmelidir. Peptik ülser perforasyonunda ise periton sıvısında ağız florası bakterileri saptanır.
SAPD hastalarında peritonitin ayırıcı tanısında akut apandisit, kolesistit, kolanjit, pankreatit göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumlarda periton sıvısı hücre sayısı artabilmekle birlikte sıvı genellikle sterildir. Tanıda klinik şüphe ve görüntüleme yöntemleri önemlidir.
Peritonit atağı sırasında peritonun glukoz ve suya geçirgenliği artar. Buna bağlı olarak, peritonda ozmotik eşitlenme erkenden oluşur ve bu daultrafiltrasyonun yetersizliğine yol açabilir. Ultrafiltrasyon yetersizliği durumunda, daha konsantre glukoz içeren diyalizat kullanılarak ve diyalizat periton boşluğunda kısa süre bekletilerek sorun çözülebilir.
Periton diyalizi hastalarında peritonitin mortalitesi % 2-3 kadardır.
SAPD HASTALARINDA PERİTONİT TEDAVİSİ
Peritonit tanısı konan SAPD hastalarında başlangıç tedavisi Gram boyama sonucuna göre başlanır. Daha sonra, kültür sonuçları çıktığında tedavi protokolu ile ilgili değişiklikler yapılabilir.
a)Gram (+) bakteriler: Periton sıvısı Gram boyamasında Gram (+) mikroorganizmaların saptanması halinde en iyi seçenek vankomisindir.
Vankomisin genellikle haftada bir 2 gr intraperitoneal yol ile toplam iki kez verilir. Vankomisin gibi bir glikopeptid olan teicoplanin ve birinci kuşak sefalosporin olan sefazolin de kullanılabilir.
b)Gram (-) mikroorganizma saptanması, Gram boyamada mikroorganizma saptanamaması ya da Gram boyamanın yapılamadığı durumlar: Bu durumlarda genellikle bir aminoglikozid, birinci kuşak sefalosporin (sefazolin) veya vankomisin ile kombine edilir. Aminoglikozid ototoksisitesinden kaçınmak için üçüncü kuşak bir sefalosporin (örneğin ceftazidime) vankomisin ile kombine edilebilir. Oral flourokinolonlar da (ciprofloxacin 2x750 mg p.o. gibi) tek ilaç olarak oldukça etkilidirler ve kullanılabilirler.
c)Gram boyamada fungal mikroorganizmalar: En sık kandidalarla olmak üzere diğer funguslar da peritonite neden olabilirler. Fungal peritonitler önemli bir sorundur. Fungal peritonit ile birlikte kateterde tıkanıklık varsa kateter hemen çıkarılmalı ve antifungal tedavi verilmelidir. Tedaviden 2-3 hafta sonra kateter yeniden konabilir. Eğer kateter açık ise intravenöz, oral veya intraperitoneal antifungal tedavi verilerek hasta takip edilebilir. Antifungal ilaçlar ile tedavi ardışık üç kültür negatif oluncaya kadar sürdürülmelidir. Kateterin çıkarılmadığı durumlarda tedavi başarılı olmayabilir. Bu nedenle fungal peritonit saptandığında kateterin hemen çıkarılmasını öneren yazarlar da vardır.
Kültür Sonuçlarına Göre Peritonit Tedavisinin Yeniden Şekillendirilmesi: Genellikle uygun ve etkili bir tedavi ile peritonit bulguları 12-48 saat içinde düzelmeye ve periton sıvısı lökosit sayısı azalmaya başlar.
a)Gram (+) bakterilerin üremesi: Kültürde S. aures, S. epidermidis ve Streptokok üremesi halinde vankomisinle tedaviye 2 hafta devam edilir.
b)Gram (-) bakterilerin üremesi: Bu durumda intraabdominal bir olay ihtimali akılda tutulmalıdır. Bakteriyi eradike etmek (özellikle pseudomonasları) zordur ve bu yüzden kombine antibiyotik kullanılır. Pseudomonas dışındaki Gram (-) bakteriler için intraperitoneal aminoglikozidler tek başına veya sefalosporinler ile kombine olarak kullanılır. Vankomisin kullanılıyorsa kesilir. Pseudomonas üremesi halinde oral ciprofloxacin ve ceftazidime ile kombinasyonu kullanılabilir veya intraperitoneal aminoglikozid ile intravenöz antipseudomanal semisentetik penisilinler (piperasilin) kombine edilebilir. Gram (-) peritonitler en az 14 gün tedavi edilmelidir.
c)Polimikrobiyal peritonit: Özellikle anaerob ve Gram (-) bakteriler varlığında intraabdominal bir patoloji ön planda düşünülmelidir. Bu durumda intraperitoneal aminoglikozid, vankomisin ve oral metronidazol kombinasyonu ile tedaviye başlanır, gereken vakalarda cerrahi girişime başvurulur.
d)Kültür negatif peritonitler: Tedaviye intraperitoneal aminoglikozid ile vankomisin ya da sefalosporinler kombine edilerek devam edilir.
e)Fungus üremesi: Bu durumda tedavi yaklaşımı yukarda bahsedildiği gibidir.
Tedaviye yanıt vermeyen (dirençli) peritonit: Eğer tedaviye rağmen peritonitin klinik bulgularında ve periton sıvısı lökosit sayısında düzelme yoksa, Gram boyama ve kültürler tekrar edilmelidir. Kültür sonuçlarına göre tedavi yeniden şekillendirilir. Dirençli S. aures peritonitinde vankomisin, rifampisin ile (600 mg/gün) kombine edilebilir. Eğer yeniden planlanan tedavi ile 3-5 günde düzelme sağlanamazsa kateter çıkarılmalı ve antibiyotik tedavisine 5-7 gün daha devam edilmelidir. Yeni bir kateter yerleştirilmeden önce birkaç hafta beklemek yararlı olur.
SAPD hastalarında peritonit atağı sırasında sık olarak kullanılan antimikrobiyal ilaçların ismi, dozu ve veriliş şekli, yükleme ve idame dozları Tablo 2'de gösterilmiştir. Peritonit ve kateter çıkış yolu infeksiyonu tedavisi için 2000 yılında yeni bir kılavuz hazırlanmıştır.
PERİTONİT TEDAVİSİNDE DİĞER YAKLAŞIMLAR
a)Heparin: Peritonit sıklıkla artmış fibrin (pıhtı) oluşumuna eğilim ile birliktedir. Fibrin oluşumu, kateteri tıkayabilmesi nedeniyle önlenmelidir. Bu amaçla peritonit döneminde peritona verilen her diyalizata 1000 U/L heparin katılmalıdır.
b)Periton lavajı (lavage, yıkama): Peritonit saptandığında, diyalizat karında bekletilmeden üç hızlı diyalizat değişimi yapılabilir. Böylece periton boşluğundaki inflamasyon mediatörleri (mediator, aracı) uzaklaştırılır ve hastanın rahatlaması sağlanabilir. Peritoneal lavajının yararı kesin olarak gösterilmemiştir. Her lavaj sıvısına fibrin oluşumunu önlemek için 1000 U/L heparin konulması yararlı olacaktır.
KATETER ÇIKIŞ YERİ İNFEKSİYONLARI
Kateter çıkış yeri infeksiyonu, Perratos tarafından, çıkış yerinde kızarıklık, deride sertlik ve/veya pürülan akıntı olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre çıkış yeri infeksiyonu klinik bir bulgu olup, kültürün negatif olması infeksiyonu ekarte etmeyeceği gibi, pozitif kültür de kontaminasyonu gösterebilir. Kateter çıkış yeri infeksiyonu sıklığı 24-48 hasta ayında birdir.
Kateter çıkış yeri infeksiyonlarında S.aures en sık görülen etkendir ve bu durum muhtemelen S. aureus'un deri ve burunda taşıyıcı olarak bulunması ile ilgilidir. S.epidermidis vakaların % 20'sinden azında sorumludur. Gram (-) organizmalarla infeksiyon sık olmamakla birlikte önemli morbiditeye (özellikle pseudomonas) sebep olur.
Çıkış Yeri İnfeksiyonlarında Tedavi Yaklaşımı
Eğer çıkış yeri etrafında sadece kızarıklık varsa (13 mm'den fazla), hipertonik salin veya hidrojen peroksit ile pansuman ve % 2'lik mupirocin pomad (Bactropan pomad) uygulaması yeterli olabilir.
Çıkış yerinde pürülan akıntı varsa tedavi daha zordur. Gram boyamada Gram (+) mikroorganizmalar varsa oral sefalosporinler, anti-stafilokoksik penisilinler kullanılır. Bir alternatif de 1 g intraperitoneal vankomisin verilmesidir. Bir hafta sonunda düzelme yoksa tedavi, kültür ve duyarlılık sonuçlarına göre yeniden planlanır. Gram (+) mikroorganizmalar için tedaviye rifampisin 600 mg/gün eklenebilir. Gram (-) organizmalarla infeksiyon halinde 18 yaşında küçüklere intraperitoneal ceftazidime, erişkinlere oral ciprofloxacin verilebilir Çıkış yeri infeksiyonlarında tedaviye, iyi çıkış yeri kriterleri elde edildikten sonra 1 hafta kadar devam edilmelidir.
Pseudomonaslarla olan çıkış yeri infeksiyonunun tedavisi zordur ve sıklıkla kateterin çıkarılması gerekir. İki haftalık uygun tedavi ile düzelmeyen, tünel infeksiyonu veya peritonitin eşlik ettiği çıkış yeri infeksiyonlarında kateterin çıkarılması uygun bir yaklaşım olacaktır. 2000 yılında hazırlanan kılavuzda kateter çıkış yeri infeksiyonu için önerilen yaklaşım Şekil 7'de özetlenmiştir.
SAPD HASTALARINDA GÖRÜLEBİLEN DİĞER KOMPLİKASYONLAR
SIVI DENGESİ İLE İLGİLİ BOZUKLUKLAR
Hem fazla ultrafiltrasyona bağlı hipovolemi, hem de yetersiz ultrafiltrasyon veya fazla tuz-sıvı almaya bağlı hipervolemi SAPD hastalarında görülebilmektedir.
Ödem yokluğunda hipotansiyon ve halsizlik, hastalarda hipovolemiyi düşündürmelidir. Bu durumda konsantre glukoz içeren diyalizat kullanılmamalıdır. Tuzsuz diyet alan hastaların normal ya da gerektiğinde tuzludiyet alması sağlanarak hipotansiyon düzeltilebilir.
Hipertansiyon, artan ödem, dispne ve ortopne gibi bulgular hipervolemiyi düşündürür. Hipervoleminin nedeni hastanın fazla tuz-sıvı alması ya da yetersiz ultrafiltrasyon olabilir. Hastaların diyetindeki tuz kısıtlanmalı ve yeterli ultrafiltrasyonun sağlanması için konsantre glukoz içeren diyalizatlar kullanılmalıdır. Rezidüel renal fonksiyonları olan hastalarda yüksek doz loop diüretikleri, örneğin furosemid p.o. 500 mg/gün kadar verilebilir. Bütün tedbirlere karşın hasta hipervolemik ise ve bu durum yetersiz ultrafiltrasyona bağlı ise, periton membranının ultafiltrasyonunun yetersizliği (aşırı geçirgenliğe bağlı olabilir) düşünülerek, hasta CCPD veya NPD tedavisine geçirilebilir veya gerektiğinde periton diyalizi sonlandırılarak hemodiyalize geçilebilir.
PROTEİN MALNÜTRİSYONU
SAPD hastaları periton yoluyla yaklaşık olarak günde 9 gram protein kaybederler. Peritonit halinde, peritonun geçirgenliği arttığından çok daha fazla protein kaybedilir. Hastanın diyette yeterli protein alması sağlanarak bu komplikasyon giderilebilir. Serum albumin düzeyi bu amaçla iyi bir göstergedir.
OBESİTE
Periton yoluyla fazla miktarda glukoz almaya bağlı olarak hastalarda kilo artışı görülmektedir. Beş yıl SAPD yapan hastalarda % 20 kadar kilo artışı olmaktadır.
KARIN DUVARI İLE İLGİLİ KOMPLİKASYONLAR
a)Herniler: SAPD yapan hastaların % 10 kadarında abdominal herniler gelişmektedir. CCPD yapan hastalarda herni oluşumu daha seyrektir. Hernilerin % 20'si kateter yerinde olmaktadır. İnguinal, umblikal ve epigastrik hernilerin yanısıra, önceki abdominal operasyon bölgelerinde de herni gelişebilir. Herni gelişimi karında sürekli olarak bulunan diyalizatın mekanik etkisi ile olmaktadır.
Herniler, intestinal obstrüksiyon ve boğulmaya (incarceration) neden olarak semptomatik olduklarında cerrahi olarak onarılmalıdır. Herni ameliyatından önce periton boşaltılarak SAPD sonlandırılır. Herni ameliyatından sonra iyileşme için dört hafta SAPD'ne ara verilir.
b)Skrotal veya labial ödem: Sıklıkla hernilere ve bazende kateter giriş yerinden sıvı sızmasına bağlı olarak erkeklerde skrotal bölgede, kadınlarda labiumlarda şişme, ödem gelişebilir. % 66 vakada inguinal herni, % 17 vakada kateter bölgesinden sıvı sızmasına bağlıdır. Skrotal ödem 1/3 vakada penil ödem ile birliktedir. Semptomatik vakalarda tedavi nedene yöneliktir.
c)Plevral effüzyon (effusion): SAPD hastalarında diyafragmadaki konjenital defektlerden plevral boşluğa diyalizat geçmesi sonucu plevral effüzyon gelişebilir. Plevral effüzyon bazen solunum sıkıntısı yaratacak kadar çok olabilir.
Sıvının glukoz içeriğinin yüksek olması, sıvının nedeninin diyalizat geçişi olduğunu düşündürür.
d)Sırt ağrısı: Batındaki diyalizatın ağırlığı sonucu postür değişikliğine bağlı olarak ciddi sırt ağrısı görülebilir. Şiddetli olan vakalarda karın kaslarını güçlendirici egzersiz yararlı olabilir. Düzelmeyen vakalarda CCPD tedavisine geçmek yaralı olabilir.
e)Karın ağrısı: Aksi gösterilene kadar peritonit lehine kabul edilmelidir.
Diyalizat verilişi sırasında asit pH ağrıya neden olabilir. Ayrıca diyalizat hacminin fazlalığı sonucu oluşan distansiyon da karın ağrısına neden olabilir, bu durumda diyalizatın hacminin azaltılması hastayı rahatlatabilir.
f)Periton sıvısında eozinofili: SAPD hastalarında periton sıvısında eozinofil sayısı artarak sıvının bulanıklaşmasına ve peritonit şüphesine neden olabilir. Periton sıvısında eozinofiliye genellikle monositoz da eşlik eder. Periton sıvısı eozinofilisi, sıklıkla kateter takılmasından kısa süre sonra ortaya çıkar ve kendiliğinden 2-6 haftada kaybolur. Kateter, diyalizat ve setlerdeki alerjen maddelerle ilgili olabileceği düşünülmektedir. Ancak, peritonun fungal (Aspergillus) ve parazitik infeksiyonlarında da (Strongyloides stercoralis) eozinofili olabileceği bildirilmektedir.
g)Periton sklerozu: Genellikle sık peritonit atakları olan hastalarda gelişebilen, nadir fakat ciddi bir komplikasyondur. Periton sert, kalın, fibröz doku niteliğini almıştır. Peritonun geçirgenliği bozulduğundan, yetersiz diyaliz ve ultrafiltrasyon bulguları ortaya çıkar. Cerrahi müdahale gerektiren intestinal obstrüksiyona yol açabilir. Periton sklerozunun tedavisi zordur ve hemodiyalize geçmek gereklidir.
SAPD TEDAVİSİ İÇİN HASTA SEÇİMİ
SAPD tedavisinde hasta seçimi için endikasyon ve kontrendikasyonlar Tablo 3'te özetlenmiştir.
Tablo 3. SAPD tedavisi için hasta seçimi
ÖNCELİKLE SAPD DÜŞÜNÜLEN HASTALAR TIBBİ ENDİKASYONLAR: Dolaşım dengesizliği olan hastalar, vasküler girişim yolu sorunu olan hastalar, kan transfüzyonu ile ilgili zorluklar
DEMOGRAFİK ENDİKASYONLAR: 0-5 yaş grubu
PSİKOSOSYAL ENDİKASYONLAR: Hemodiyaliz merkezinin uzaklığı, hastanın yoğun isteği, serbest ve bağımsız kalma isteği
SAPD İÇİN UYGUN GÖRÜLEN HASTALAR
TIBBİ ENDİKASYONLAR: Diyabetes mellitus, kalp-damar hastalıkları, kronik hastalıklar (pıhtılaşma bozuklukları, hepatit, HIV pozitif hastalar, periferik damar hastalıkları, hemofili, anemi), renal transplantasyon adayları
PSİKOSOSYAL ENDİKASYONLAR: Aktif yaşam biçimi, seyahat eden hastalar, sürekli injeksiyonlardan korku, serbest diyet isteyen hastalar
SAPD İÇİN UYGUN GÖRÜLMEYEN HASTALAR
TIBBİ: Malnütrisyon, karın içi yapışıklık, mental gerilik, hiatal herni (reflü özafajiti varsa), şiddetli hipertrigliseridemi
DEMOGRAFİK: Evi olmayan hastalar, 1 ay içinde renal transplantasyon yapılacak hastalar PSİKOSOSYAL: Hijyenik alışkanlığı olmayan hastalar, uyumsuz hastalar, demans
SAPD İÇİN KONTRENDİKASYONLAR
TIBBİ: Şiddetli bağırsak hastalıkları (akut divertikülit, akut iskemik bağırsak hastalığı, karın içi apseler), gebeliğin 3. trimestri
PSİKOSOSYAL: Aktif depresyon, entellektüel düzeyi düşük hastalar
KAYNAKLAR
1.Peritoneal dialysis. Handbook of Dialysis. Daugirdas JT, Ing TS (eds). Little, Brown and Company, Boston 1994: 243-366. 2.Burkart JM, Nolph KD. Peritoneal Dialysis. The Kidney. Brenner BM (ed). WB Saunders Company, Philadephia, 1996: 2507-2575. 3.Breyer J. Complications of peritoneal dialysis. The principals and practice of nephrology. Jacobson HR, Striker GE, Klahr S (eds). B.C. Decker Inc., Philadelphia, 1991: 781-95. 4.Gokal R. CAPD overview. Perit Dial Int 1996; 16(suppl1): S13. 5.Leehey DJ, Gandhi VC, Daugirdas JT. Peritonitis and exit site infection. Handbook of Dialysis. Daugirdas JT, Blake PG, Ing TS (eds). Lippincott Williams & Wilkins, Philadelphia, 2001: 373-398. 6.Keane WF, Bailie GR, Boeschoten E, Gokal R, Golper TA, Holmes CJ, Kawaguchi Y,Piraino B, Riella M, Vas S. Adult peritoneal dialysis-related peritonitis treatment recommendations: 2000 update. Perit Dial Int 2000; 20: 396-411.
Etiketler: